KUTUPLAŞAN DÜNYADA İNSAN KAYNAKLARININ ROLÜ

Kutuplaşan dünyada İnsan Kaynaklarının rolü

Kutuplaşmanın panzehiri; açık fikirli olarak birbirini anlamaya çalışmaktan, ortak deneyimlerden ve güvenden geçiyor. Ancak güvenin geliştiği bir ortamda insanlar dışlanma korkusuyla bazı özelliklerini gizlemez, farklı fikirlerini çekinmeden paylaşır, karşısındakilerle sahte bir uyum göstermek zorunda hissetmeden gerçek ilişkiler geliştirebilir. İnsan Kaynakları liderleri çalışanların gelişimine ve psikolojik güvenliğe yatırım yaparak, pozitif, kapsayıcı ve çeşitlilik içeren bir kültürü teşvik ederek, sadece şirketlerinin sürdürülebilirliği için değil, toplumumuzun geleceğine de önemli ve anlamlı bir etki bırakabilirler.

2024 Küresel Riskler Raporu’na göre önümüzdeki iki yılın en önde gelen riskleri; yanlış bilgi ve dezenformasyon ile aşırı hava olayları ve toplumsal kutuplaşma. Toplumsal kutuplaşma ve ekonomik gerileme, küresel risk ağında birbiriyle en bağlantılı ve dolayısıyla etkili riskler olarak, çok sayıda riskin itici gücü ve olası sonuçları olarak görülüyor. Topluluklar içinde ve arasında ideolojik ve kültürel bölünmeler, sosyal istikrarın azalmasına, karar vermede tıkanıklıklara, ekonomik aksamaya ve kutuplaşmanın artmasına neden oluyor.(1)

2024 yılında 50’nin üzerinde ülkede halk seçim için sandığa gidecek. Dünyada yükselen göçmen karşıtlığının, siyasi kampanyalarda da etkisini göstereceğini öngörebiliriz. Ayrıca sadece göçmenlere değil, toplumsal duyarlılıklara göre “öteki” olarak konumlandırılan gruplara da düşmanlığı tetikleyen dil seçim kampanyalarında kullanılıyor. Kutuplaştırıcı söylemler, iletişimde dikkat çekici ve etkili bir araç olsa da yıkıcı bir etkisi de var. Ayrışan değil, çeşitlilik içinde birliği oluşturabilen toplulukları daha müreffeh bir gelecek bekliyor. Çünkü enerjilerini birbirleriyle mücadele etmeye değil, birlikte kazanmaya ve farklılıklarla değer yaratmaya yönlendiren toplumlar ayakta kalabiliyor.

 

Çeşitlilik ve Kapsayıcılık yönetimine daha çok ihtiyacımız var

Hiçbir insan kimliğini, düşüncelerini, hislerini geride bırakarak iş yerine gelmiyor. İş yerleri çeşitli etnik köken, milliyet, cinsiyet, din, mezhep, kültür, felsefi ve siyasi görüşten çalışanları bir araya getiriyor. Çalışanların birbirlerine önyargısız ve saygıyla davranmaları hem sağlıklı bir kurum kültürünün gelişimi hem de kuruluşların hedeflerine ulaşabilmesi açısından hayati öneme sahip. Kutuplaşma riskinin arttığı günümüzde, şirketlerin çeşitlilik ve kapsayıcılık yönetimine her zamankinden daha çok ihtiyacı bulunuyor. İnsan kaynakları liderlerine de kapsayıcı kurum kültürünün geliştirilmesinde, iş gücünde çeşitliliği sağlamakta, çalışan haklarının eşitlik ve kapsayıcılık ilkeleri doğrultusunda gözetilmesinde önemli bir rol düşüyor. Bir manifesto yayınlamanın, “biz bir aileyiz” açıklamalarıyla gerçekleştirilen etkinliklerin ötesinde, şirketler açısından ciddi bir risk oluşturabilecek bu durumun stratejik olarak yönetilmesi gerekiyor.Bilinçli ve bilinçsiz önyargıların dönüşümü; her bir kişinin insan olduğu için saygıyı ve fırsat eşitliğini hak ettiğinin, birbirimizle ortak bir paydada buluşmamız gerektiğinin tüm çalışanlar tarafından anlaşılması ve içselleştirilmesi, kutuplaşmanın olumsuz etkilerini azaltacaktır. Birbirimizin aynısı olmak zorunda değiliz. Birbirimizin fikirlerine de katılmayabiliriz. Ancak bunun ayrımcılığa, dışlamaya, bilgi saklamaya, işleri yavaşlatmaya veya çıkmaza sokmaya yol açmamasını sağlayabiliriz. Kendimizi tanımladığımız tüm kimliklerimiz bir yana, her birimizin içinde yer aldığı bir küme daha var: “İnsan olmak.”

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 1. maddede belirtildiği gibi: “Tüm insanlar özgür, değer ve hak bakımından eşit olarak doğar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik düşünceleriyle davranmalıdırlar.”(2)

 

Arzu Pınar Demirel

Headline Diversity Kurucusu

*Bu yazı PY Dergi’nin Mart 2024 sayısında yayınlamıştır.

Kaynaklar:

  1. Dünya Ekonomi Forumu, 2024 Küresel Riskler Raporu.
  2. Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi. 

Leave a comment