Kurumsal hayatta içedönük mutluluk mümkün mü?
Gözde AttilaYıllarca kalabalık ofis koridorlarında, gürültünün hiç azalmadığı açık ofislerde, yalnız kalmanın imkânsız olduğu iş gezilerinde telef olduk. İçedönükler olarak kurumsal hayatın temposu, ancak bir mucize olup da dünyanın değişmesini umduğumuz bir tempoydu. Mucize gerçekleşti!
Pandemiyle birlikte yeni ofisimiz evimiz oldu, yüz yüze toplantılar sona erdi, iş gezileri duruverdi. Tam nefes alacakken, hayat tekrar hibrite, ofise dönmeye başladı.
İster çevrimiçi ister yüz yüze, daima aşırı uyaran bombardımanı içeren bir iş dünyasında içedönükler için mutluluk umudu var mı?
İçedönükler olarak mizacımız gereği, dışadönüklere göre daha az uyaranı tolere edebiliyoruz. Bir başka deyişle, sosyal pilimiz dışadönüklere göre daha hızlı tükeniyor. Sık sık sessizlikle, yalnızlıkla, dinginlikle şarj olmazsak tükeniveriyoruz.
Geleneksel iş hayatının, toplumun neredeyse yarısını oluşturan içedönüklerin bu ihtiyaçları düşünülerek dizayn edilmediği aşikâr. Fakat bu, içedönüklerin ancak küçük şirketlerde ya da tek başına çalışarak iyi hissedebilecekleri anlamına gelmiyor.
20 yaşında büyük bir holdingde staj yaparken yaşadığım duyguyu çok iyi hatırlıyorum. Her şey üstüme geliyor ve ben boğuluyor gibi hissetmiştim o koca plazada. O gün kendime bir söz vermiştim, ben bir içedönük olarak asla böyle kocaman bir şirkette çalışamazdım. Gerçekten de ilk işimi ararken bu kriteri çok önemsedim, kalpten diledim ve küçücük bir daireden oluşan bahçeli ofisiyle, butik bir ajansta işe başladım.
Aradan geçen 15 yılda hem iş hayatı hem de içedönüklüğümle ilgili tecrübelerim bana, konunun ortamı seçmek değil, kendini yönetmek olduğunu çok iyi öğretti.
Eğer bir içedönükseniz ve büyük bir şirkette çalışıyorsanız, tek çözümün oradan kaçıp kendinize küçük bir hayat kurmanız olmadığını bilmenizi isterim. İşin sırrı, kendimize gerekli sıklıkta yalnızlık molaları vermek ve bu işi gerçekten ciddiye almakta.
Altın tepside gelmeyecek
İçedönükler olarak yaptığımız bir hata, ihtiyaçlarımızı karşı tarafın anlamasını ve bize anlayış göstermesini beklemek. Oysa pillerimizin tükenmek üzere olduğunu yalnızca biz bilebiliriz. Ve mola zamanlarımızı yaratmak da onlara ne olursa olsun sahip çıkmak da tamamen bizim sorumluluğumuzda. İki tip mola anını mutlaka günlük iş akış repertuvarınıza katmanızı öneriyorum. Birincisi, önceden belirlenmiş mola anları. Mesela her gün saat 11.00’de ve 16.00’da 15 dakika sessizlik molası vermek gibi.
İkincisi ise, esnek mola anları. Pilinizin tükenmeye başladığınızı hissettiğinizde kendinizi daha fazla zorlamak yerine, o an üzerinde çalıştığınız işi kapatıp 10 dakika durmak, mümkünse açık havaya, sessiz bir yere çıkıp bir sessizlik molası vermek sizi sonraki saatler için şarj edecek.
“Ayıp olur”dan, açık iletişime
İçedönükler olarak yaptığımız bir başka hata, ara verme ihtiyacımızı, sırf diğerleri böyle bir ihtiyaç beyan etmiyor diye, ayıp olacağı düşüncesiyle belirtmemek. Örneğin bir toplantı uzadığında, kendimizi mola vermek yerine dayanmaya zorlamak. Bir iş yemeği uzadığında, ayıp olur diye acı çekerek, sosyal pillerimiz patlamış halde sonuna kadar dişlerimizi sıkarak oturmak.
Oysa açık iletişimin kimseyi kırmadığını, üstelik saygı uyandırdığını hep gözlemliyorum. “Bir ara verebilir miyiz?” veya “Ben izninizi istiyorum erken kalkacağım.” demek çoğu zaman gayet anlayışla karşılanan bir talep. Hatta, bunu söylemek isteyip de söyleyemeyen en az birkaç kişiyi de bu açık iletişimle müthiş mutlu etmiş oluyorsunuz.
Düşünceleri ve hayalleri bitmeyenlere
İçedönükler olarak düşünmeyi, okumayı, yazmayı, hayal etmeyi çok seviyoruz. Yaratıcıyız, meraklıyız ve kafamızda düşünceler hep dönüp duruyor. Bu yanımızı beslemeyi ihmal ettiğimizde bir boşluk hissetmeye başlıyoruz. Çevrenizdeki dışadönükler nasıl sosyal ortamlardan besleniyorsa, sizin de entelektüel olarak beslenmeniz gerekiyor. Düşüncelere dalmak, yazı yazmak, kitap okumak gibi ihtiyaçlarınızı ertelemeden, rafa kaldırmadan rutininize dahil etmeniz sizi besleyecek.
İçedönükler olarak mizacımıza uygun yaşamayı hayat planımızın ve günlük rutinimizin merkezine koyduğumuzda, güçlü yönlerimiz bir anda hayatın her alanında parlamaya başlıyor. Rutinlerimizi içedönük doğamızı dikkate alarak oluşturduğumuzda, kurumsal hayat verimli ve mutlu çalışabileceğimiz, üretkenliğimizi ve tüm güçlü yönlerimizi yansıtabileceğimiz bir yer haline geliyor.
Gözde Attila
Gözde Attila
”Afedersiniz İçedönük” isimli kitabın yazarı
Leave a comment